KULLUK, KULLUKÇU ve KARAKULLUKÇU
Osmanlı imparatorluğunun taşra teşkilatı olarak askeri kökenli olup
şehir, kasaba ve köy halkının güvenliğini sağlamakla görevli olan
Kullukçular, Yasakcılar, sokakların emniyetini sağlamakla görevli olan
Bekçiler, mahalli halk arasından seçilmek suretiyle görevlendirilen
Derbentçi, Martolos, Belderan ve Menzilkeşler gibi zabıta görevlileri
taşranın en başta gelen güvenlik teşkilatlarının memurları
konumundaydılar. Taşrada ayrıca has, zeamet, tımar sahipleri de zabıta
işlerini yerine getirirlerdi. Çünkü bunlar, asayiş ve güvenliklerinin
sağlanmasıyla görevlendirildikleri köyler ile kasabaların korunmasını
sağlayacak güçte idiler. Bu güçlerinin üstünde bir saldırıyla karşı
karşıya gelmeleri durumunda sorumluluk alanında bulunan insanların işe
yarayanlarını toplayarak bu saldırıyı ortadan kaldırmaya çalışmakla
yükümlü ve bu kuvvetleri toplama yetkisine sahip idiler. [1]
KULLUK, KULLUKÇU ve KARAKULLUKÇU
İmparatorluk, yükselme devrine girip yönetim ve sanatta büyük bir aşama
kaydettikten sonra, askeri bir yönetim harikası olan Yeniçeri Ocağı
yapılanmasını hayata geçirdi. Ülkenin savunmasında ve millî hakların
korunması esnasında yüklenen görevleri eksiksiz olarak yerine getirme
başarısını gösteren Yeniçeriler, barış zamanında asayiş ve güvenlik
hizmetlerini de aynı başarıyla yürüttüler. Bunu yaparken, geçmişlerinden
gelen zabıta yapılanması bilgilerinde yararlandılar.
Önceleri ‘karakol hane’ biçiminde kullanılan ‘kulluk’ kelimesinin ‘o’
harfiyle yazılan ‘kolluk’ ile karıştırılmaması gerekir. Kulluk adı
verilen karakol haneler, Osmanlı İmparatorluğunun başkentinde ve
taşrada, kullukçu veya kara kullukçu adıyla adlandırılan bir başka kara
kullukçunun emrinde olup, gece ve gündüz devriyeye gezerek sokakların
emniyet ve asayişini sağlamaya memur ve ekseriyetle Yeniçeri ocağından
ayrılan tecrübeli ve görevinde olgunlaşmış askerlerin kaldıkları yerler
olarak tescil edildi. [2]
Yeniçeri ocağından ayrılarak kulluk veya kolluk adı verilen binalarda
hizmet verenlerin dışında, kulluk neferi denilen şahıslar da bulunurdu.
Bunlara karakullukçu da denilirdi. Karakullukçular, bellerinde iki adet
bıçak taşırlardı. Kuşaklarında aşağıya doğru sarkan zincirlerin
uçlarında zil bulundururlardı. Karakol hanede bulundukları zaman içinde
ayaklarına kırmızı yemeni giyerlerdi. Karakullukçular Yeniçeri
ortalarından 32'nci ortaya mensup idiler. Bu orta ve orta mensupları
Yeniçeri ocağı tarihinin meşhurlarındandı. Bu Yeniçeri ocağı ortasının,
yapılan savaşlarda büyük yararlılıkları görülmüştü.
Karakol hanede bekleyen kullukçular, geceleri ayn ayrı bölgelere
devriyeye çıkarlardı. Devriye esnasında, her türden şüpheli şahsı
tuttukları gibi, fenersiz gezenleri de yakalarlardı. Fenersiz olarak
ancak hırsızlar ve şüpheli şahısların gezebileceği fikri hakim fikir
idi. Bu esaslardan dolayıdır ki, fenersiz dolaşmaya cüret edenler derhal
yakalanıyordu. Bunlardan sanık veya suçlu olanları yeniçeri ağasına veya
ihtisap ağasına veyahut da kendi amirlerinin huzuruna götürürlerdi. O
devirlerde sokaklar alabildiğine karanlık olduğundan, geceleri sokağa
çıkmak zorunda kalan insanlar, mutlaka fener taşımak zorunda idiler.
Kullukçular, fuhuş yapıldığı haber alınan evlere baskın düzenleyip,
fuhuş yapanları da yakalarlardı. [3]
Osmanlı ordusunda geri hizmetle görevli bir takım yardımcı askerlerine,
yeniçeri teşkilatındaki emir çavuşlarıyla emir erleri ve yeniçeri
ağasına bağlı olarak hizmet veren imalathanelerin sanatkar ve
çalışanlarına da ‘karakullukçu’ adı veriliyordu. [4] Kolluk neferlerinin
zabit ve çavuşları da vardı. Çavuşlar, karakol hanenin yazı işleriyle
meşgul olurdu. Zabitler ise; karakol hanenin amiri olduğundan,
bulundukları mıntıkanın asayişinde bizzat sorumlu idiler. Kulluklara
bağlı kullukçular, sorumluluklarına bırakılan bölgenin emniyet ve
asayişini sağlayarak bu bölgenin halkını korur ve yaptıkları hizmetin
karşılığında kendilerine kulluk ve yasakçı hakkı verilirdi. [5]
Karakol
hanelerdeki kollukçu neferleri devriye esnasında herhangi bir nedenden
dolayı yakaladıklarını suçlamanın derecesine göre sorgulanmak üzere
Yeniçeri Ağasının evine veya makamına, veya İhtisap Ağasının konağına
gönderir veyahut da kendi amirlerinin önüne getirirlerdi. [6] İstanbul'un dışındaki şehir ve kasabalarda da, mevcut karakollara
benzeyen kolluklar vardı. Taşra kollukçularına genellikle yasakçı
denirdi. Bunlar da Yeniçeri Kul Kethüdası tarafından tayin edilerek
dokuz ay süreyle görevlendirilirlerdi. Bazen de değnek erleri adıyla
anılan taşra yasakçılarının tayinleri, mahallin kadısına, Yeniçeri
Ağasının veya Sekbanbaşının bir mektubuyla bildirilirdi. [7]
III. Selim döneminde bütün kurumlara, çağdaş dünya devletlerinde olduğu
gibi aksiyon kazandırmak için köklü atılımlar yapılmış ise de bilindiği
gibi Yeniçeri-Ulema işbirliğiyle gerçekleştirilen ayaklanmalar sonucunda
hem padişahlıktan oldu, hem de hayatını yitirdi.
Onun ülke yönetiminde yapmak istediklerinden birisi de bozulan
yeniçerilerce sağlanmaya çalışılan, aslında onların eliyle bozulan
asayiş ve güvenlik hizmetlerinin özellikle nizam-ı cedit askerlerinden
yaralanarak yerine getirme isteğiydi. [8]
Yeniçeri Ocağının ‘vakayı hayriye’ hareketiyle ortadan kaldırılmasından
sonra kurulan Asakir-i Mansure-i Muhammedi'ye Kanunnamesinde
belirtildiği gibi zabıta hizmetleri için yeterli miktarda nefer ile
birer yüzbaşı ayrıldı ve büyük kulluklara bağlı karakol hanelere de
onbaşılar atandı. [9]
Hicri 1262, milâdi 1846 yılında, İstanbul'da, Zaptiye Müşiriyeti
kurulduğunda kolluklar yeni zabıta teşkilatına intikal etmiş olmakla
birlikte; İstanbul ve taşra kolluklarına Asakir-i Mansure yerine
rediflerin [10] koyulmasından sonraki belgelerde kolluk sözünden
bahsedilmeyip Zaptiye Nezareti idaresinde özellikle 'karagol hane' adını
alan kolluklar gerek bu nezaret devrinde, gerekse Osmanlı Devletinin son
yıllarıyla Türkiye Cumhuriyetinde de çalışma tarzını, anlamını
değiştirerek gelişmiş ve zamanla zabıta merkez ve karakolları
oluşturulmuştur. [11]
Kolluk, bulunduğu mevkiin, semtin veya taşrada ise kasaba veya şehrin
ismiyle anılırdı. O haliyle de o şehrin ve kasaba halkının emniyeti için
konan karakol, zabıta dairesi demekti. Kolluk tevcihi Yeniçeri Ocağının
tecrübeli ihtiyarlarına verilmek lazımdı; gençlere verildiği zaman,
halkı koruyacak yerde, halkın başına bela olurlardı. Başkent kullukları
yer yer olup, çeşitli semtlerde bulunurdu, her bölge ve semtin halkı
kendilerini koruyan kullukçuya belirli bir para verirdi; keza taşrada
kulluklarının halkı da, yasakçı denilen kullukçulara para vererek
kendilerini muhafaza ettirirlerdi. Kullukları (Kolluk) şimdiki
karakollara benzetmek mümkündür.
Kolluklar, başşehir ve taşra kollukları olmak üzere iki kısım olup,
başşehir kollukları üç ay, taşra kollukları ise 9 ay süre ile
veriliyordu. Başkentteki bütün karakollar kul kethüdasının emrindeydi.
İstanbul’un dışındaki şehir ve kasabalarda da günümüzdeki polis ve
jandarma karakollarına benzeyen ve adına kolluk adı verilen merkezler
vardı. Taşradaki kollukçulara genel olarak ‘yasakçı’ adı veriliyordu. Bu
tabir, bazen başkent kollukçuları hakkında da kullanılıyordu. Her kaza
ve şehirde yasakçı yoktu; hangi kaza halkı kendilerini korumak için
yasakçı isterlerse o zaman kethüdanın mektubuyla yasakçılık ihdas
olunurdu. Yasakçı denilen kollukçular, İstanbul’daki yeniçeri kul
kethüdası tarafından tayin edilerek dokuz aylık bir süre için
görevlendirilirlerdi. Bazen ‘değnek erleri’ diye adlandırılan taşra
yasakçılarının atamaları o yerin kadısına, yeniçeri ağasının veya sekban
başının mektubuyla bildirilirdi. [12]
Yeniçeri ocağının vak’ai hayriye hareketiyle ortadan kaldırılmasından
sonra, İstanbul’daki zabıta hizmetlerinin yerine getirilmesiyle birlikte
yangınların söndürülmesi görevi ‘Asakiri Mansurei Muhammedi’ye
Seraskerliği’ne devredildi. Bu hizmetlerin gerçekleştirilmesi için,
yeterli miktardaki neferle birlikte birer yüzbaşı ayrıldı. Bunları için
büyük ‘kolluklar’ yapılandırıldı. Yapılandırılan büyük kolluklara daha
küçük kolluklar bağlandı ve bu kollukların başına da ‘onbaşılar’ atandı.
[13] Böylece birbirine bağlı ve
birbirini tamamlayan bir zabıta yapılanması oluşturuldu.
Bir yandan koluklara asker yerleştirilirken, bir yandan da Bahçekapı,
Hatap Kapısı ve Şehzadebaşı gibi yerlerde yeni karakolhaneler yapılıp,
eski ve harap olan karakolhaneler tamir ettirilerek, zabıta tarihimizde
özel bir konumu olan ‘Baba Cafer Zindanı’ da ‘Babı Cafer Karakol hanesi’
haline getirildi. [14]
[1] “Mazide Umur-ı Zabıtamız”, sayfa: 451..
[2] TONGUR, Hikmet, Zabıta Tarihimizde Kulluklar, sayfa: 3-14.
[3] TONGUR, Hikmet, Zabıta Tarihimizde Kulluklar, sayfa 13-14
[4] TONGUR, Hikmet, Zabıta Tarihimizde Kulluklar, 14
[5] TONGUR, Hikmet, Zabıta Tarihimizde Kulluklar, 14
[6] ORKUN, H. Namık, “Karakolların Tarihine Dair”, Polis Dergisi,
y.27, s.9/320, sayfa 44-46, Ankara
[7] ORKUN, H. Namık, “Karakolların Tarihine Dair”, sayfa: 34.
[8] ÇADIRCI, Musa, “Tanzimat’ın İlânı Sıralarında Türkiye’de
Yönetim”, Belleten, c.LI, s. 201, sayfa: 1217, Türk Tarih Kurumu,
Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1988.
[9] ORKUN, H. Namık, “Karakolların Tarihine Dair”, sayfa: 21..
[10] Terhis edilerek ihtiyata geçirilen kur'a askerlerine verilen
ad. (Eski ve yeni harflerle Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat,
Hazırlayan: Ferit Devellioğlu, Doğuş Matbaası, Ankara-1970.)
[11] ORKUN, H. Namık, “Karakolların Tarihine Dair”, sayfa 26
[12] TONGUR, Hikmet, Zabıta Tarihimizde Kulluklar, sayfa 18.
[13] TONGUR, Hikmet, Zabıta Tarihimizde Kulluklar, sayfa 21.
[14] TONGUR, Hikmet, Zabıta Tarihimizde Kulluklar, sayfa 22
Yukarıdaki bilgiler Emniyet Müdürlüğünün sitesinden alınmıştır.
Link:http://www.emniyet.gov.tr/StratejiGelistirmeDB/dergi/38/web/makaleler/Eyup_Sahin.htm#_ftn136
(Şu an sitede yer almamaktadır.)
Resimler:
İzmir Polis Teşkilatı - Polis Kıyafetleri sitesinden alınmıştır.
http://www.izmirpolis.gov.tr/hakkimizda/uniforma/kiyafet/kiyafet.asp?id=&sayfa=2
|